Neredeyse ömrü bir asra yaklaşan bilge bir düşünür Edgar Morin. Kitapları ve düşünceleri ülkemizde bir türlü hak ettiği ilgiyi görmese de her zaman verimli ve farklı düşünen biri oldu. Günümüz kültürünü bir endüstri ürünü olarak yorumladığını okuduğum günden beri takipçisiyim onun. Şimdi de iki yıldır yaşadığımız koronavirüs illetine olabilecek en felsefi ve kültürel açıdan yaklaşıyor ‘Yolumuzu Değiştirelim’de. Aslında, onun geçtiği yol, İspanyol gribinden bu yana dünyanın da geçtiği yol. 1929 buhranı, Nazizm ve İkinci Dünya Savaşı, dünyanın iki kutba bölünüşü, 68 hareketi, ekolojik bozulma ve sonunda bütün dünyanın arkasından dolanıp onu esir alan COVID 19. Fakat hiçbirisi onun kadar yıkıcı olmadı. Koronavirüs her şeyin toplamı gibi.
Bir şeyin yıkıcı etkisini yaşarken onu anlamak yeterince mümkün olmayabilir. Yaşama sıcaklığı diye bir şey var çünkü. Ancak “Covid19’un köklü yeniliği siyasal, ekonomik, toplumsal, ekolojik, ulusal ve gezegensel krizlerin bileşimi olan bir megakrize yol açması” düşünüldüğünde, gelecekte üzerine daha da kafa yorulacak. Her ne kadar “daha önce ayrıymış gibi görünen bir şeyin ayrılmaz olduğunu ortaya koyması” gibi bir işlev görse bile, koronavirüsün bütün dünyayı birleştirdiği de söylenemez. Çünkü eğer öyle olsaydı bütün bilgi ve tecrübe tek bir aşıda toplanır, insanlığın hizmetine sunulurdu. Yine de iyimser bir tarafı var Edgar Morin’in yazdıklarının. O, 16’ncı yüzyılda Avrupa’da başlayan ‘modernitenin’ derin ve genel krizi olarak görüyor meseleyi. Sonuçta, geçilen yolun, yol olmadığını gösterme derdinde.
15 başlık altından, ilkin koronavirüsün öğrettiklerine (eğer gerçekten böyleyse) odaklanıyor Morin. ‘İş, yol, ev’ üçgenine sıkışan modern insana virüsün kendi hayatı, olmazsa olmaz ihtiyaçları, başkalarının hayat hakkını düşünmeyi hatırlattığının altını çiziyor. Pozitif bilimlerin sürekli yükselişiyle insanın ‘doğanın sahibi ve efendisi’ olduğu mitinin yıkıldığını vurguluyor. Ölümü, medeniyeti, dayanışma fikrini ve her gün artmakta olan zengin-yoksul farkını düşünmeye fırsat sunduğunu söylüyor. Salgını yönetme farklılıkları, krizin doğası, tıp ve sağlık çalışanlarına saygı da konunun öğrettiği başka durumlar.
Akıl krizi, siyasal düşünce zaafları, ulusal bağımlılıklar, Avrupa’nın tutumu ve gezegenin geleceği de Morin’in bunca yıllık görmüş geçirmişlik içinde kafa yorduğu temel başlıklar. Öte yandan sadece durum tespiti yapmıyor Morin. Her şeyin gözden geçirilmesini istiyor. Zamanla kurulacak yeni ilişki, politikanın kendisini gözden geçirmesi, dünyevileşme, demokrasi sorunları, ekoloji, dijital etkileşim ve bilinememezlik... Sonunda sözü bağlayacağı yere çıkıyor. Ona göre insanlık buraya, izlediği yol sebebiyle gelmiştir. Bu sürdürülemez yolculuk, ancak başka bir yol bulmakla mümkündür. Eros, Polemos ve Thanod arasında her zaman çetrefil bir ilişki oldu. Ve insan, Eros’un kazanması ile kurtulabilir.Çünkü bu “macera her zamankinden baha belirsiz ve korkunçtur”. Ama heyecan verdiği de inkâr edilemez.
“Salgının ortaya çıkardığı politik, ekonomik ve sosyal yetersizlikler kadar derinleştirmiş olabileceği gerilemelerin yarattığı büyük tehlikeler de yeni bir Yol’u kaçınılmaz kılıyor” görüşüne varıyor Edgar Morin. Fransa için önerdiği ulusal, medeniyet, insanlık, yeryüzü ve hümanizma görüşleri neden evrensel ölçekte düşünülmesin? En azından neden tartışılmasın?