Sıcakların artması ile birlikte vücudun su ihtiyacının da artacağının altını çizen İç Hastalıkları Uzmanı, Uzm. Dr. Ayça Serap Çakır, “Sıcaklıkların çok arttığı şu günlerde vücudumuz terleme, sık idrara çıkma, solunum ile normalden çok daha fazla su kaybı yaşar. Su kaybının artması sonucu, halsizlik, baş ağrısı, yorgunluk, tansiyon dengesizliği, kalp hastalıkları, elektrolit kaybı gibi tablolar görülebilir” dedi.
Medicana Çamlıca Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı, Uzm. Dr. Ayça Serap Çakır, aşırı sıcak havalara ilişkin açıklamalarda bulundu. Aşırı sıcak ve nemli havanın özellikle kalp-damar, tansiyon, diyabet gibi kronik rahatsızlıklar yaşayan kişilerin başta olmak üzere yaşlılar ve çocuklar için risk taşıdığını vurgulayan Uzm. Dr. Çakır, güneş ışınların dik geldiği saatlerde dışarıya çıkılmaması ve aşırı su kaybı yaşamamak için susamayı beklemeden düzenli olarak su tüketilmesi gerektiğini söyledi.
Uzm. Dr. Çakır, sözlerine şöyle devam etti: "Son günlerde hepimizin maruz kaldığı aşırı sıcaklar nedeniyle vücutta sıvı kayıpları görülebiliyor. Ağız kuruluğu, baş dönmesi ve idrar renginde koyulaşma, vücudun susuz kalmasının gibi belirtiler gösteren su kaybı, iç organlarımızın sağlığını ve çalışma sistemlerini olumsuz etkilediği gibi, kronik hastalıkların tetiklenmesine de neden olabiliyor".
Vücudun yüzde 70’e yakınının sudan oluştuğunu belirten Uzm. Dr. Çakır, vücuttaki hücrelerin, organların, sistemlerin su olmadan fonksiyonlarını sürdüremeyeceğini, yeterli sıvı alımı olmadığında yorgunluk, halsizlik, bulantı, kusma, idrarda koyulaşma, cilt kuruluğu, kabızlık, tansiyon dengesizliği gibi tabloların ortaya çıkabileceğini kaydetti.
"Susamayı beklemeden günde 2-3 litre arası su mutlaka tüketilmelidir"
Uzm. Dr. Çakır, “Özellikle ileri yaşta kişiler sık su tüketiminin sık tuvalet ihtiyacı oluşturmasından kaçınmak için su tüketiminden kaçtıkları gibi tuvalete gitmemek için idrar tutma yoluna da gidiyorlar ki bu çok tehlikelidir. Özellikle prostat ve idrar kaçırma sorunu yaşayanlarda riskli sonuçlar oluşturabiliyor. Diğer yandan çocuklar susadıklarını fark etmeyebiliyor. Bu nedenle susamayı beklemeden günde 2-3 litre arası su mutlaka tüketilmeli, mecburi bir durum yoksa 11.00 - 16.00 arası sokağa çıkılmamalıdır. Bol, pamuklu ve rahat kıyafetler giyilmeli, suyun yanı sıra ayran, soda gibi içecekler tüketilmeli, meyve, sebze ağırlıklı hafif beslenilmelidir. Çay ve kahve tüketimi azaltılmalıdır” dedi.
Yeterli su tüketmemenin önemli etkisinin böbrekler üzerinde görüldüğünü ifade eden Uzm. Dr. Çakır, vücutta oluşan üre, kreatin, ürik asit gibi zararlı maddelerin seyreltilip vücuttan atılabilmesi için su tüketiminin hayati önem taşıdığını, ayrıca yeterli su miktarının olmaması idrar akımını yavaşlattığı için idrar yolu iltihapları ve böbrek taşları ilerleyen durumlarda ise böbrek yetmezlikleri oluşabildiğini vurguladı.
Yaşam için hayati öneme sahip olan suyun, bütün biyolojik yaşamı ve faaliyetleri ayakta tutuğunu belirten Uzm. Dr. Çakır, biyolojik bir çözücü olan suyun vitamin ve minerallerin vücutta taşınmasını ve çözülmesini sağladığını; düzenli ve yeterli su tüketilmemesinin başta böbrekler olmak üzere, kalp, karaciğer gibi organlarda hayati olumsuzluklara yol açabileceğini, vücut ısısında dengesizlikler, ciltte kuruluk, hazımsızlık, baş ağrısı ve unutkanlığa neden olabileceğini belirtti.
Kalp hastalıklarının özellikle de kalp krizlerinin su ile yakından ilişkisi bulunduğunu belirten Uzm. Dr. Çakır, yapılan araştırmalarda; günlük su tüketimine dikkat edenlerle etmeyenler arasında kalp krizi bakımından belirgin bir fark olduğunun ortaya çıktığını ifade etti. Susuz kalan vücutta kanın koyulaştığı ve pıhtılaşma eğilimini artığının, buna bağlı olarak tansiyon dengesizlikleri, çarpıntı, ritim bozukluğu ve kalp yetersizlikleri görülebildiğini belirten Uzm. Dr. Çakır, kalbin fonksiyonlarını yeterince yerine getirememesinin karaciğer ve akciğerde de olumsuz sonuçlar doğurabildiğinin altını çizdi.