Ekim devrimi'nden 90'ların başında dünyaya kapılarını açmasına dek rusya'da kadın-erkek ilişkisini incelemeden, bu dangalakça fantezinin açıklaması yapılamaz. dolayısıyla "iyi de öyle ama" diyenleri bir alt paragrafa davet ediyorum.
Sosyalist rejim rusya'sında toplum kabaca ikiye ayrılır: büroya yakın olup semirmiş kesim ve proleterya. şimdi bu proleteryaya mensup toplumda ismin, şeklin şemalin, fiziğin, tipin hiçbir önemi yoktur. ülkede 10 milyon olga, 20 milyon igor, 20 milyon tatyana olmasının sebebi de budur zira şekilli afili bir isim verme gerekliliği görmemişlerdir. önemli olan toplum içinde sırıtmamak, sistemin istediği biçimde yaşayıp, çalışmak, ölmektir. bu tür bir toplumda sivri olmanın, çekici olmanın, güzel kokmanın, iyi giyinmenin de abesle iştigal olduğunu anlamak için çok fazla şeker tüketmeye gerek yok. kruşçev'in dağıttığı 40 mt2'lik evlerde yaşayan 5 kişilik ailelerin kızları, oğulları, ismine, cismine, mesleğine bakmadan evlenmek, aile kurmak, kendi 40 mt2'lik evine geçmeyi hayal etmiş insanlardı. bu şekilde yetişen kuşakların çocukları bir günde ve 10 yılda senin baktığın gibi bakamıyor işte dünyaya çünkü hayat buralarda hala zor dostum.
40-45 mt2, tek odalı bir evin fiyatının yüz binlerce dolar olduğu, yine tek göz odalı bir evin aylık kirasının yüzlerce dolar olduğu bir ülke. moskova fiyatlarını baz alıyorum zira rusya demek moskova demek maalesef. şimdi bu hayat standartında bir şehirde yaşıyorsun, bir oda evde anan, baban, danan, ihtiyar ve huysuz ninen var. genç bir kızsın yediğine içtiğine hayatın boyu karışılmış, dırdır edilmiş. en büyük hayalin; kötü de olsa bir koca bulup kendi evine çıkmak, çekirdek aileni kurmak haline geliyor. birden ülkende rejim değişiyor, istediğin yere gidebilirsin, istediğin insanla tanışabilirsin deniyor; yani alternatifin daha fazla, şansın varsa kaç kurtara dönüyor hadise. cebi paralı, kalbi çamura dönmüş ne kadar hödük varsa, bu hissiyata sahip kadınlara kızlara johnny depp görünmekle kalmıyor; görmemişliklerini, kavruk kalmış hayallerini "orospuluğa" yoruyor.
rus kızları gerçekten çok zor koşullarda yaşamayı bilen ve tüm bunlara rağmen hayattan zevk almaya çalışan insanlar
Yokluğun ne demek olduğunu çok iyi biliyolar ve bu gibi nedenlerle birbirlerini yüzüstü bırakmıyorlar. eğlenmeyi çok seviyorlar. Kadınlarının (tanıdıklarımın) geneli çok iyi yemek yapıyorlar, hepsi iyi anne diyemem ancak iyi ev kadınları olduklarını söyleyebilirim. oturup kalkmasını, yerine göre sapıtmasını iyi biliyorlar.
Ahlak edep konusunda Türkiye'de çevremdekileri gördükten sonra bunlar yanlarında melek kalıyorlar. genel olarak aşırı sadıklar. Aldatma konusunda tanık olan arkadaşlar; muhtemelen gördüklerinizde eş ya da partnerin olan biten herşeyden haberi vardır. Kendi içlerinde çözemedikleri sorunları oluyor yine de evliliklerini, ilişkilerini o şekilde kabulleniyorlar ve bunun dışında da çeşitli sosyalleşmeleri söz konusu olabiliyor. Taraflar sorun etmiyor. bizdeyse tam tersi her şey gizli saklı yürüyor. sorun büyüyor, büyüyor ve sonu cinayetlere varan sağlıksız ilişkiler evlilikler olabiliyor.
Kadınları özellikle abartılı ve dikkat çekici giyinmeyi çok seviyorlar. Sovyetler zamanından gelen estetik kaygısı olmayan şehir mimarileri, araç gereç ya da en basitinden kılık kıyafet tasarımları sebebiyle olduğunu düşünüyorum. sovyet zamanında herkes aynı şeyleri yiyip içmek, giymek kullanmak durumundaydı. Farklılık şu anda onlar için inanılmaz önem taşıyor. Seks ve çıplalıkla ilgili olarak türk insanının asla onları anlayamayacak olması yine sosyo-kültürel farklılıklardan geliyor. Bu insanların büyük çoğunluğu zengini fakiri hala küçük evlerde yaşıyorlar. Bize normal hatta küçük gelen 2+1 ev burada bir aile için büyük olarak algılanıyor. Sovyet zamanındaysa yine bu insanlar bu 2+1 evlerde 3 aile olarak yaşıyorlardı. Artık nasıl yaşadıklarını siz düşünün. Bu sebeple burada seks ve çıplaklık hiç kimsenin dertlendiği tasalandığı bir şey değil, son derece doğal ve normal.
Sovyetlerin etkisini hala üzerinden tam olarak atamamış bu ırkın erkeği de kadını da iki ayrı üç noktada örnekler barındırıyor. cahili zır cahil, eğitimlisi de en kralım diyen türkü cebinden çıkaracak düzeyde. Ortasında bulunan pek yok gibi. Çocuk yaşta hemen hepsi bir sanat dalıyla ilgilendirilmeye başlanıyor. Okula paralel olarak sanat okullarına gidiyorlar. günümüzde tüm bu eğitimi bir arada sunan liseleri de mevcut. Türkiye'de hiç piyano, keman vb. enstrüman çalabilen yakından tanıdığım bir tane bile türk kızı olmadı maalesef. Çalabilen yok demiyorum ama popülasyona göre oranı inanılmaz düşük. ya da bale yapabilen, modern dansla ilgilenen, resimle profesyonel olarak ilgilenen vb. rusya'da yaşadığım sürece çevrem bu gibi insanlarla dolup taşıyor. Okumayı inanılmaz seviyorlar; her daim metroda, otobüste, tramvayda, parkta bahçede kitap okuyan insanlar görmeniz mümkün.
Tüm bunların yanında genelleme yapmak istemiyorum ama tanıdığım ve gördüğüm yüzlercesinin hemen hemen hepsi ev işi, bahçe işi gibi işlerde çok başarılı olduğunu hiç duraksamadan söyleyebilirim, ayrıca gündelik yaşamda erkek işi diye nitelendirdiğimiz tüm işlerde çalışan ve azımsanamayacak kadar çok kadın görmek mümkün.
rus kızları ve hayat kadınlığı
1989 yılında mihal garbaçov o meşhur "perestroyka" cümlesini dile getirdiğinde ve abd'nin başını çektiği birtakım ali cengiz oyunları sayesinde sovyet rusya parçalanmıştı. ve tüm gerçekler alenen ortaya çıkmıştı. komünizm ülkesi, demir yumruk ülkesi dediğimiz sscb halkı sefalet içinde yaşıyordu, bir dilim ekmeğe muhtaç haldeydiler. insanlar ekmek bulabilmek uğruna en degerli eşyalarını, kim bilir kendileri için ne kadar anlam ifade eden antikalarını satıyorlardı. o yıllarda zaten türkiye'de yoğun bir rus malı ticareti baş göstermişti. lakin bunlar bir kenara, olan olmuştu artık. o rus halkı, dünya sanat tarihine altın harflerle kazınmış isimlerin torunlarıydılar. gogol, turgenyev, dosto, çaykovski, gorki ve daha niceleri. abii durum böyle olunca rusya'nın bilim ve kültür alanında dünya'nın en önde gelen ülkelerinden biri olması kaçınılamazdı. en değerli yazarlar, en değerli sanatçılar, en değerli balerinler, en değerli besteciler rusya'dan çıktı o dönemlerde.
işte ruslar böyle zengin bir kültür mirasının bekçileriydi. dünya'ya sosyalizm fikrini aşıladılar. abii böylesine gurur verici bir kültür hazinesinin mirasçılari olmak güzeldi. o yıllarda rusya'da özellikle eğitime, kültüre, sanata önem veriliyordu. bu imkandan oradaki rus kızları da yararlanıyordu. her rus kızı mutlaka bir üniversiteye gidiyordu. ekseriyetle çoğunluğu konservatuar okullarını tercih ediyordu; anna pavlova'nın yolunda. lakin ne olduysa o o "perestroyka" yıkımından sonra oldu. sovyetler parçalanınca insanlar, özellikle kadınlar çaresiz, per perişan halde açıkta kaldı. işte o zavallı rus kızları bir lokma ekmek bulabilmek, bir sıcak çorba içebilmek için göç etmek zorunda kaldılar. büyük bir çoğunlugu da türkiye'ye göç etti. fakat ne yapacaklardı türkiye'de hayatta kalabilmek için? ne yazık ki dünyanın en eski mesleği olan fahişelik mesleğini yapmak zorunda kaldılar. o dokunulmamış bedenlerini, savunmasız vücutlarını yurdum erkeklere sundular ve hala sunmaktalar. fakat böyle olmasını gerektiren kendileri değil, sistemin ta kendisiydi. bugün rus kızları na dikkatlice bakın ve düşünün. %80'i mutlak surette bir üniversite okumuştur ya da üniversite'den terktir. çoğu iyi yabancı dil bilir. bazısı iktisat, bazısı konservatuvar okumuştur. ama ülkelerindeki bu zor durumdan olsa gerek bedenlerini satmak zorunda kalmışlardır üç otuz paraya...
bu kızların o derin mavi gözlerine dikkatlice bakmak lazım bir kere de olsa. özlere baktığınız zaman çaresizliği, kimsesizliği, parasızlığı, umutsuzluğu ve hayattaki ideallerini gerçekleştirememenin düş kırıklıklarını göreceksiniz...