Ahh Diyarbekir,
Kökleri derin topraklarda; çınar, köknar sedir,
Âdem’den alır dilini, sözünü,
Dicle nehriyle yıkar yüzünü,
Kirpikleri gümüş
Gözleri bakır,
İşlenmiş taş ve zülf ü nazenin,
Siyah, zerd ve erguvani
Gün doğumu ve gün batımı yakasının,
Ordayım işte,
Burçlarında o şarkının.
Ahh Diyarbekir,
Yedi kapılı kadim şehir,
Her kapısından kaç gelin çıkmıştır?
Kaç zılgıt iliştirilmiştir hanlarına, kervansaraylarına.
Topluyorum her akşam onları bir bir,
Tarihin nazlı kızı Diyarbekir,
Bütün türkülerin hemşehrisi, kardeşliği kavalın,
Dengbejlerin avazı, gülleri konakların
Ordayım işte,
Burçlarında o şarkının.
Ahh Diyarbekir,
Gözleri sürme çekilmiş zifir,
Alipar, Melikahmet, Anzel,
Ve Ben u Sen,
İşlemişim bedenine sesimi desen desen,
Fiskaya kadar uçurum,
“Hawer delal, hawer delal,
Tasa sipi avazelal…”
Sevgiliye giden yolun başındayım, hasrete açılan o kapının,
Ordayım işte,
Burçlarında o şarkının.
Ahh Diyarbekir,
Hâlden anlar, iyilikbilir,
Mardinkapı şen olur, dibi değirmen olur,
Urfakapı uzaklara çağıran bir uzunhavadır,
Dağkapı’nın taşları, yârimin kıvrım kıvrım saçları’dır.
“Kıyamet kopsa, bırakmam seni ellere,”
Vefalıdır, yardır, diyardır…
Gönlü hep kanar, gidenin… Kalanın,
Ordayım işte,
Burçlarında o şarkının.
Ahh Diyarbekir,
Tarihin gerdanında yakut, inci ve safir
Bir masal anlatsam çocuklara ve sana,
Gökten düşen üç elma’dan,
Biri sensin, biri kalbimin şehri Diyarbekir…
Ferman salmış