Babalar, gökyüzünde parlayan yıldızlar gibi yol gösterirler bize, karanlık gecelerde ışık olurlar. Babaların kalpleri vardır, kocaman ve sıcak; sevgileri, kuşatır bizi her an, korur ve kollar. Onların gözlerinde, dünyanın en derin hikâyeleri saklıdır, her bir bakışlarıyla yeni bir masal anlatırlar. Hepsini dinledim ben.
Babalar, hayatın belki de en sessiz kahramanlarıdır bazen, ama onların sessizliği içinde kocaman bir dünya saklıdır, keşfetmemizi bekleyen. Babamın kehribar rengi gözlerinden biliyorum bu hayatın sessizliğini, çoksesliliğini.
Babalar, uçsuz bucaksız bir mavilik olarak, ufkumuzu, yüreğimizi hep umutla doldururlar, sonra bir yağmurla veda ederler. Onların kanat izleri kalır, ömrümüzün bütün mevsimlerinde, sesleri kalır, siluetleri kalır. Babamın son bakışındaki içtenliğinden, hüznünden, umudundan biliyorum geride bıraktığı sözlerini.
Gözlerimizi kapattığımızda, onların sıcak gülümsemeleri ve güçlü elleri yeniden belirir zihnimizde. Hayatın türlü zorluklarına karşı savrulurken, babalarımızın bize öğrettiği cesaret ve kararlılık içimizde yankılanır. Belki de bu yüzden, her adımımızda onların izlerini takip ederiz, her başarımızda onların gururunu hissederiz. Babamdan biliyorum, omzumuzdaki ellerinden.
Her ne kadar bazılarımızın babaları fiziksel olarak yanımızda olmasalar da, hatıraları ve öğretileri bizimledir. Bize gösterdikleri sevgi ve şefkat, kendi çocuklarımıza da aktaracağımız bir miras olarak kalır. Babaların kanatları, bizi koruyan, yönlendiren ve hayatta ilerlememizi sağlayan görünmez bir güçtür. Onların ardında bıraktıkları hikâyeler, anılar ve değerler, geleceğe taşınan birer ışık gibidir. Her zorluğun üstesinden gelirken, onların bilgece öğütleri kulağımızda çınlar. Babaların kanatları, bizi her daim sarar ve ilerlemek için ihtiyaç duyduğumuz gücü verir. Tâ ki aramızdan ayrıldıklarında bile, bizimle konuşmaya devam ettiklerini hissedişimiz gibi.
Asırlık bir çınardı babam,
Onun gölgesinde büyüdük hepimiz,
Bir “kılam” gibi geçti bu dünyadan,
Güle güle babam,
Güle güle Güzel Adam…
Babam Salih, 90 yaşında asırlık bir çınardı. Uzak yakın fark etmez her zaman, yüreğini yanımızda hissederdik, kanatlarının altında olmanın rahatlığı ve huzuru vardı içimizde. Karıncayı incitmeyen merhameti, adaleti, hoşgörüsü, gülümseyen yüzü ve kılam söylerken dinlediğimiz sesi ile bizi hayata bağlardı. Evet, babalar özel insanlardır, bizim de babamız öyleydi. Son derece kibardı, nahifti, gerçekten özeldi. Özel giyinirdi, cebinde tarağı, evinde en güzel kolonyaları, ütülenmiş takım elbisesi ve tabi ki mavi gömleği ile… Gar dolabında mavinin her tonunda gömlekleri vardı. Hastaneye götürdüğümüzde bile mavi gömleklerinden birini giymiş, saçlarını taramıştı.
Dizlerinin dibinde oturur, eski zaman hikâyelerini, hatırlarınıdinlerdik. Son bir yıla kadar, bizlere kılamlar söylerdi, güzel sesiyle. Alıp götürürdü bizleri eski zaman aşklarına, ayrılıklarına, ağıtlarına. Her defasında aynı heyecanla söylerdi, elinde tespihi ve yeni demlenmiş çayıyla. En güzel zamanlarımızdı onlar. Sonra ses tellerindeki bir sorun nedeniyle sesi kısılmıştı biraz, buna çok üzülmüştü. Sesini geri kazanmak için epeyce doktora gittik, ama kısmet olmadı işti.
Dünyanın bin bir türlü halini bilirdi, hepsine karşı nasıl davranmamız gerektiğini söylerdi. Bilgelik vardı sözlerinde; O, bizim için bir hayat kılavuzuydu. Onun anlattıkları, sadece geçmişin hatıraları değil, geleceğe dair derslerdi. Bazen evinin yanındaki parkta ağaçların altında oturup, güneşin batışını izlerken, hayatın aslında ne kadar değerli olduğunu ve her anının kıymetini bilmemiz gerektiğini öğretirdi. Ben, deprem sonrasına uzun yıllar kaldığım Malatya’dan ayrılıp Diyarbakır’a yerleştim, son zamanlarımı babamla geçirme fırsatım oldu. Kendisini ne kadar özlediğimi, buraya gelince daha çok anladım.
Babamın en sevdiği zamanlardan biri, ailecek sofraya oturduğumuz akşam yemekleriydi. O sofralarda sadece yemek yenmez, aynı zamanda gönüller de doyurulurdu. Herkesin bir araya gelip, neşeyle sohbet ettiği, kahkahaların yankılandığı o anlar, hepimiz için çok özeldi. Babamın anlattığı fıkralar ve hikâyeler, soframıza ayrı bir tat katardı. Akşam kendisine birkaç kılam söyletmeden rahat bırakmazdık. Geçmişle bugün arasındaki en güçlü bağımız babamızdı. Aileden herkes ona sorular sorardı, o da hepsine tek tek cevap vermekten büyük keyif alırdı. Özlem, en küçüğümüz; onu yanına oturtur saçlarını tarardı. Onun gözündü hem yetişkindik, hem çocuk.
Ne zaman zor bir duruma düşsek, babamın sözleri kulaklarımızda çınlardı: "Evladım, hayat bazen zor olabilir ama unutmayın, her zorluğun bir çıkışı vardır, merak etmeyin bu zorluklar geçecek" sözleri hala kulaklarımızda. Bu sözler, bize umut verir, güç kazandırırdı. Onun sayesinde, hayatta karşılaştığımız her engelin üstesinden gelmeyi başardık.
Babamın bilgece öğütleri, sadece zor zamanlarda değil, aynı zamanda sevinçli anlarımızda da bize rehberlik ederdi. Onun hayata dair derin anlayışı ve tecrübeleri, bize her zaman doğru yolu gösterirdi. Zorlu sınavların üstesinden gelmek, ailemizin birlikteliği ve dayanışması sayesinde daha kolay hale gelirdi. Her düştüğümüzde, el ele verip yeniden ayağa kalkmanın ne demek olduğunu öğrendik.
Bir yaz akşamı, babamla birlikte balkonda otururken, ona hayatla ilgili en önemli dersin ne olduğunu sormuştuk. Gözleri ufka dalarak, "Evladım," dedi, "Hayatta en önemli şey, her ne olursa olsun, umut etmeyi ve sevdiklerinle birlikte olmayı unutmamaktır. Çünkü umut ve sevgi, insanı ayakta tutan en güçlü iki şeydir." Bu sözler, kalbime işledi ve o günden sonra ne zaman bir zorlukla karşılaşsam, babamın bu öğüdünü hatırladım.
Yıllar geçse, zaman ilerlese de babamın sözleri ve öğütleri, sanki dün söylenmiş gibi tazeliğini koruyacak bende. Onun bize bıraktığı miras, insan olmanın birikimiydi. Sessini ve anlatılarını bazen kayıt altına aldık. Arada açıp bu kayıtları ailecek birlikte izleyeceğiz, dinleyeceğiz ve onu hak ettiği gibi güzel anacağız.
1970'li yıllarda biçerdöverle Van’a, Muş’a gidişini anlatırken çok duygulanırdı. Muşta, Maşallah beyin içtenliğini anlatırken, her şeyi yeniden yaşardık. Bir defasında ekinleri biçerken yayla havası nedeniyle başakların çözülmeyip biçerdöverin arkasından çıktığını, dönüp bütün tarlayı yeniden biçerdöverin tablasında geçirdiğini ve buğdayın heba olmasını engellediğini dile getirirdi, gözleri dolardı. Muş’un çıkışına kadar Maşallah beyin kendilerine nasıl eşlik ettiğini, nasıl veda ettiğini, uzun uzun anlatırdı. Bizler her defasında aynı heyecanla dinlerdik.
Süleyman dayının parmağını nasıl kırıldığını, Süleyman dayı ile hanımı arasında geçen tatlı tartışmaları kahkahalarla dile getirirdi. Köyde 1070’li yıllarda Hatip amcanın doktora gidişini, doktorun kendisine: Nerende ağrı var amca, diye soruşunu, Hatip amcanın kaşlarını çatarak: Valla ben söylemem, sen doktor değil misin, sen bul, deyişini de gülümseyerek anlatırdı. Babamın zihninde geçmiş her gün yeniden yaşardı, bize de anlatırken, çocukluğumuz gözlerimizin önünden geçerdi.
Annemi yıllar önce kaybetmiştim, şimdi babam da artık aramızda değil, hem bir babasızlık boşluğu hem de bir anasızlık öksüzlüğü var yüreğimde. Özlem ve hasret var gözlerimde. Kardeşlerimin yüreği benimkinden farklı değil. Güzel dostlar, arkadaşlıklar biriktirmiş babam. Ne çok seveni varmış, aramızda ayrıldıktan sonra bunu daha iyi gördük. Tanımadığımız dostları da varmış, gelip uzun uzun ağlayanlar, onu güzel ananlar oldu.
Babalar, güzel dünya hikâyeleridir; çocuklarının hayatlarına kattıkları renklerle ve verdikleri derslerle. Onlar, sabrın ve fedakârlığın en güzel örnekleridir. Hep an yanımızda olan, bizi cesaretlendiren ve yol gösteren kahramanlarımızdır.
Dünya böyle bir yer, gelip geçmek; babamın deyimi ile hayat; geride güzel ve iyi bir insan olarak anılmayı gerektirir; böyle bir iz bırakılmışsa hayat da anlamlı geçmiş demektir.
Hayatta iken anne ve babalarınızın yanına oturun, onlara sarılın, onları öpün. Onların yanında olduğunuz her an en kıymetli anlarınız olacaktır.
Babam Salih, gerçekten de asırlık bir çınardı ve kökleri bizim yüreklerimize kadar uzanan bir çınar olarak kalacak. Babaların kanatları altında, yaşamaya, umutlanmaya, acılarımızı paylaşmaya, dostlarımızla söyleşmeye devam edeceğiz. İyi ki babalarımızla bir hayat geçiriyoruz, onlarsız bu dünyanın tadı yok aslında. Yaşanmışlıklar bizleri hayata tutunmaya davet ediyor.
Güle güle Güzel Adam… Bizlere bıraktığın hayat için sonsuz teşekkürler, güllerin ve buğdayın hangi toprakta yeşereceğini artık daha iyi biliyoruz.
Ferman Salmış