Diyarbakır’ın hemen hemen her sokağında çalıştırılan çocuklarla karşılaşmak mümkün. Yaz kış demeden kimi sokak ve parklarda mendil ve su satıyor, kimi ayakkabı boyuyor, kimi sanayi sitelerinde ağır iş yükü altında terliyor, kimi çek çek arabaları ya da bedenlerinden büyük torbalarla kağıt topluyor. Birçoğu da yol ve kavşaklar gibi tehlikeli noktalarda araç camlarını temizlemeye mecbur bırakılıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, 2022 yılsonu itibariyle 85 milyon 279 bin 553 olan Türkiye nüfusunun 22 milyon 578 bin 378'ini çocuklar oluşturdu. TÜİK’in "Hane Halkı İşgücü Araştırması" 2022 yılı sonuçlarına göre, 15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı yüzde 18,7 oldu. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) 2022'de yayınladığı rapora göre de Türkiye'de en az 2 milyon çalıştırılan çocuk bulunuyor ve bu sayının yaz aylarında 5 milyona yaklaştığı ifade ediliyor. Tüm bu veriler ile kayıt dışı çalıştırılan çocuk ve mülteci-göçmen çocuklar da dikkate alınınca, sayı daha da yükseliyor.
Diyarbakır sokaklarında konuşan çocuklar, çalışma koşullarını ve yaşadıkları sorunları anlattı.
‘OYUN OYNAYAMIYORUM’
Bir Fast Food (Hazır yemek) işletmesinde çalışan 12 yaşındaki Suriyeli F.E., sabah 07.00’den akşam 17.00’a kadar gelen müşterilere tost taşıyor. Bir an olsun durmayan F.E., sandalyeleri düzeltiyor, içeriyi süpürüyor, çöpleri boşaltıyor. Suriye savaşından kaçarak ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç eden F.E., Türkçe bilmediği için kendini ifade etmekte zorlanıyor. Çalıştığı işletmede da görüştüğümüz F.E., “7 yaşında Türkiye’ye geldim, 6 kardeşiz. Kardeşimle birlikte burada çalışıyoruz. Okumak istiyorum, hayallerim var. Çalışmak yerine oyun oynamak isterdim ama işten çıktığımda çok yorgun olduğum için oyun oynayamıyorum” dedi.
11 YILDIR YAŞAM MÜCADELESİ VERİYOR
Suriye savaşından kaçarak Türkiye’ye gelenler arasında olan 13 yaşındaki A.D. de, 11 yıldır yaşam mücadelesi verdiklerini belirtti. Sabah 08.00’den akşam 17.00’ye kadar sokaklarda karton, naylon, pet şişeleri topladığını anlatan A.D., “Çok yoruluyorum. Güneşten etkileniyorum. Çalışmasam olmaz. Ev kirası, elektrik, babamın tek başına çalışması ihtiyaçları karşılamaya yetmiyor” diye konuştu.
‘SAVAŞ OLMASA BİR SAAT BİLE KALMAZDIK’
Okulu bırakmak zorunda kalan 17 yaşındaki M.D., kuzeni A.D. ile aynı işi yapıyor. Çalışırken ötekileştirici söylemlere maruz kaldıklarını söyleyen M.D., yaşadıklarını şöyle anlattı: “Bu iş yüzünden çok hastalandım. 8 yıldır aynı işi yapıyorum. Günde 100 lira anca kazanıyoruz. Benim gibi çocukların hepsi şuan evde oturuyor, telefonlarıyla oynuyor, okula gidiyor ama biz işe gidiyoruz. Eşit olmak istiyoruz. Bu işi yaptığımız zaman bize bazen bağırıyorlar, hakaret ediyorlar. Biz sadece kâğıt topluyoruz. Sürekli bize ‘ne zaman Suriye’ye gidiyorsunuz?’ diye soruyorlar. Savaş olmasaydı, biz burada kalmazdık.”
4 KARDEŞTEN 3’Ü ÇALIŞIYOR
Kardeşi ile birlikte simit satarak, ailesine destek olmaya çalışan 13 yaşındaki M.D., “Günlük 50 lira kazanıyorum onunla da aileme katkıda bulunuyorum. Sabah 10.00’da kalkıyorum, iki saat sonra işim bitiyor. Toplam 4 kardeşiz, 3 kardeş dışarda çalışıyoruz. Çocuklar için sistem değişsin, parklarda oynasınlar, çalışmasınlar” sözleriyle, talebini dile getirdi.
‘YAŞITLARIM GİBİ OLMAK İSTERDİM’
Seyyar satıcılık yapan 17 yaşındaki A.T. de gün boyu sokakları gezerek, meyve sebze satıyor. Günde 200 TL kazandığını ve Diyarbakır’da sokağa çıkma yasakları sürecinde okulu bırakmak zorunda kaldığını aktaran A.T., “O süreçte benimle birlikte pek çok arkadaşım da okulu bıraktı. Zor zamanlardı. Eğer okuma şansım olsaydı, elektrik mühendisi olmak istiyordum. Daha önce de hem okula gidip hem çalışıyordum. Ben de çalışmak yerine yaşıtlarım gibi yaşamak isterdim. Çünkü sokaklar çok tehlikeli, ben aile yerinde çalışıyorum ama diğer gördüğüm çocuklar madde bağımlısı oluyorlar” dedi.
ÇALIŞTIRILMA YAŞI 6’YA DÜŞTÜ
Rengarenk Umutlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Yeter Erel Tuma, çocukların çalıştırılmasının sadece bölgede değil, bütün dünyanın sorunu olduğuna dikkati çekti. Bölgede çocukların çalıştırılmasının yürütülen savaş politikalarından kaynaklı olduğunu kaydeden Tuma, atık toplama gruplarında çocukların yaş gruplarının 12’den 6’ya kadar düştüğüne dikkat çekti. Çocukların korunmasının doğrudan devletlerin sorumluluğunda olduğunu vurgulayan Tuma, çocuk işçiliğiyle ilgili tüm ihmallerin önlenmesinden doğrudan devletin sorumlu olduğunu söyledi.
ÖZEL SAVAŞ POLİTİKASININ ETKİSİ
Çocuk işçiliğinin beraberinde yaşam hakkı ihlalinden çocuğun istismarına kadar birçok başka ihlallerini de getirdiğini kaydeden Tuma, etkin politika ve yasalarla çocuk işçiliğinin önlenebileceğini belirtti. TÜİK’in 2019 yılı verilerini hatırlatan Tuma, “Türkiye’ deki en yüksek çocuk işçiliğinin yaygın olduğu kentlerden biri de Diyarbakır. Yoksulluk çocuk işçiliğini beraberinde getiriyor. Yani buradaki işsizliğin nedeni uzun yıllardır bölgede yaşanan silahlı çatışmalar ve buranın savaş bölgesi olmasıdır. Buralara yatırım yapılmamasının işsizlik oranının bu kadar yüksek olmasının sebebi özel savaş politikalarıdır. Bu politikalar buradaki çocuk işçiliğini arttırıyor. Depremden sonra mevzu daha da derinleşti. Bugün insanlar her geçen gün biraz daha yoksullaşıyorlar ve bu yoksulluk çocuk işçiliği oranını da arttıracak düzeyde. Biz bu halinden çok tedirgin oluyoruz” diye konuştu.
‘EN ZAYIF HALKA MÜLTECİ ÇOCUKLAR’
Mülteci çocuklarında bu zincirin en zayıf halkası olduğunu sözlerine ekleyen Tuma, şöyle devam etti: “Emeği en çok istismar edilen gruplar mülteci çocuklar. Mevsimlik işlerde çalışan çocuklarla ilgili bir projede, Karadeniz’de fındık bahçelerinde çalışan çocuklarla görüşme yapmıştık. Doğrudan sahanın içerisine girdiğiniz zaman aradaki farkı görebiliyorsunuz. Bölgeden giden çocukların aslında yerel çocuklardan daha az, yarısı kadar aldığını görüyoruz. 100 lira ise yerel işçi çocukların aldığı ücret, bölgeden gidenlerin aldığı ücret 50, mülteci çocuklar 20 lira alıyor. Bahçelerde de en ağır işlerde yine mülteci çocuklara yaptırılıyor. Tabi bu durum sadece çocuk işçiliğinde değil, mültecilerin ülkede maruz kaldığı temel yaklaşım.”
Çalıştırılan çocuk işçilerin sağlık hakkına da erişemediğinin altını çizen Tuma, “Çalışırken yaralanan mülteci çocukların çok büyük oranı hastaneye götürülmesi işveren açısından ciddi risktir. Hem çocuk çalıştırıyordur hem de sigortası yoktur. Dolayısıyla hastaneye de götürülmüyor. Kendi olanaklarıyla hallediyorlar, eğer çok büyük bir kaza değilse, yaralanmaları da kendi içlerinde hallederler” şeklinde konuştu.
‘BASININ DA ROLÜ BÜYÜK’
Çocuk kazalarıyla ilgili olarak basına yansıyan haberlerinde sorunlu olduğuna değinen Tuma, “Karşıdan karşıya geçerken araba çarptı, araba ayağını ezdi, kırmızı ışıkta trafik kazası” şeklinde kullanılan dille de çocuk işçiliğinin görülmediğini vurguladı. Birçok çocuğun çalışırken kaza geçirdiğini söyleyen Tuma, bu konu da gazetecilerin hassas davranması gerektiğini belirtti.
STÖ’LER ÇALIŞMALAR YÜRÜTECEK
Sivil Toplum Örgütlerinin (STÖ) çocuk işçiliğinin giderilmesine yönelik bir takım çalışmalarının olduğunu ancak bu sorunun giderilmediğini söyleyen Tuma, şöyle devam etti: “Önümüzdeki günlerde önümüze çıkacak veriler ve artan oranlar, STÖ’lerin durumunu da değiştirecek. Özellikle deprem bölgesinde çocuk işçiliğinin artması riski, bizimde bu konuda daha yoğun çalışmamızı gerekli kılabilir. Bizde takip ediyor olacağız. Yoksulluk artıkça da çocuk işçiliği artacak, arttıkça da bu alanda çalışan arkadaşlar olarak bizlerde mücadele etmeye ve hak ihlallerini görünür kılmaya devam edeceğiz.”
‘ÇOCUK HAKLARI POLİTİKASI YOK’
Ülkede bir çocuk hakları politikasının olmadığını vurgulayan Tuma, “Çocuk hakları politikasının olmaması, tamda politik bir şeydir. Devletin ülkedeki bütün çocukları kapsayan etkin ve gerçekten koruyan, gözeten, sağlayan bir çocuk hakları politikası üretip uygulaması gerekir. Yoksa sivil toplum örgütlerinin ya da Meclis’te çıkıp çocuk işçiliğine dair dar ve anlamsız konuşmalar hiçbir şekilde çözüm getirmeyecek. Bunların yasalarla sağlanması gerekir” dedi.